Bottega Veneta'nın İlk Kadın Tasarımcısı: Louise Trotter

Son yıllarda moda dünyasında 'kadın bakış açısı' kavramı giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu kavram, 1975 yılında İngiliz film teorisyeni Laura Mulvey'in kadınların erkek perspektifinden nesneleştirilmesini ele alan makalesiyle ortaya çıkmıştı. Ancak, lüks moda sektöründe kadınların perspektifine olan ihtiyaç hiç bu kadar belirgin olmamıştı. Üst düzey yönetim kademelerinin çoğunlukla erkekler tarafından işgal edildiği bu alanda, kadın tasarımcıların sayısı ise parmakla gösterilecek kadar az. Bu durum, Bottega Veneta gibi markaların önemi daha da artırıyor. Bottega Veneta, İngiliz tasarımcı Louise Trotter ile birlikte bu sezon Milano Moda Haftası'nda sahne aldı. Trotter, markanın köklerine ve tarihine vurgu yaparak, 59 yıl önce kurulan bu İtalyan moda evinin bir 'Venedik el sanatları dükkanı' kimliğini yeniden canlandırmak istiyor. İlk koleksiyonunu tanıtan Trotter, etkinlikte oldukça sade bir sahne tasarımıyla dikkat çekti. Misafirler, ünlü isimlerin de yer aldığı şıklıkla tasarlanmış Murano camı taburelerde oturuyordu. Trotter, Bottega Veneta'nın DNA'sının el işçiliğiyle şekillendiğine işaret ederken, koleksiyondaki en dikkat çekici parçaların ayakkabılar ve çantalar olduğunu belirtti. Markanın imza dokusu olan 'intrecciato' deri dokusu kullanılarak yapılan çantalar, belirgin bir marka logosu taşımadan, zarif ve şık bir görünüm sundu. Trotter, “Logo olmadan çanta taşımak, özgüven gerektirir,” diyerek bu tasarım anlayışını açıkladı. Koleksiyonda yer alan kıyafetler dokunsal ve ilgi çekiciydi. Öne çıkan parçalar arasında jakar ve deri dış giyimler ile şık pantolonlar yer alıyordu. Ayrıca, canlı renklerdeki parıltılı üstler ve hareketli etekler, modanın eğlenceli yönlerini ortaya koyarak dikkat çekti. Modeller, İngiliz sanatçı Steve McQueen'in özel olarak hazırladığı müzik eşliğinde podyumu geçerken, izleyicilere görsel bir şölen sundu. Tüm bu unsurlar, Trotter’ın yaratıcı ruhunu ve Bottega Veneta’nın el işçiliğine olan bağlılığını gözler önüne serdi. Tasarımcı, kendine has yaklaşımıyla lüks moda dünyasında kadınların sesini daha fazla duyurmayı amaçlıyor. Bu ilk koleksiyon, yalnızca bir başlangıç olmanın ötesinde, kadın tasarımcıların modadaki yerlerini daha da sağlamlaştıracak bir adım olarak değerlendiriliyor.